Porter, Popper ve software

Gelişmiş ülkelerin ideolojilerinin ürünü olan ve kurumları tarafından gelişmekte olan ülkelere önerilen teorileri, çok kez geçerliliklerini yeterince analiz etmeden uygulamaktayız. Bu yaklaşımın bazen kısıtlı kaynaklara sahip gelişmekte olan ülkeler için olumsuz sonuçları olmaktadır. Türkiye için geçerli bir örnek, yazılım sektörüne de uygulanan, Porter’in rekabet avantajı teorisidir.

Üniversitelerde, araştırmalarda ve danışmanlık projelerinde kullanılan Porter’in bu teorisi ve benzerleri, masum görünmelerine karşın, bazı örneklerde yaşanan başarısızlıklar sonucu önemli kaynak kaybına neden olabilmektedir. Türkiye bu sorundan kaçamamıştır; Porter birçok araştırmanın, derslerin ve danışmanlık projelerinin bir parçasıdır.

Karl Popper, ‘Science, pseudoscience and falsifiability’ isimli eserinde, bilimi pseudo bilimden ayırırken, Freud’un teorilerini Einstein’inkilerden ayıran en önemli farkın Freud’unkilerin aksinin mümkün olmadığı için doğruluğunun test edilemediğini, Einstein’ınkilerin ise yanılgı ihtimaline açık olduğunu belirtir. Hiçbir şartta reddedilemeyen teori bilimsel değildir. Reddedilemezlik olumlu bir özellik değil, tersine bir zayıflıktır. Teoriyi doğrulayan kanıttır.

Heeks, Porter’in rekabet avantajı teorisini ‘Analysing the software sector in developing countries using competitive advantage theory’ adlı makalesinde, gelişmekte olan ülkelerin yazılım alanında nasıl rekabet avantajları yaratabileceklerini bulmak için uygulamış, bu teorinin bazı eksiklikleri olduğu sonucuna varmıştır. Heeks’e göre, Porter rekabet avantajı kavramına net bir tanım getirmemektedir. Bu teorideki eksiklikleri gidermek olasıdır. Ancak, bütün teorik modelde değişiklik gerektirmektedir. Bu da, teorinin bilimsel değerini azaltmaktadır. Porter’in teorisi öngörü gücünden yoksundur. Birçok ekonomik teoride olduğu gibi, sadece geçmiş olayları açıklayabilmektedir.

Rekabet avantajı determinantlarından ‘chance’ (şans), bu zayıflıklara bir örnek olarak verilebilir. ‘Chance’ deyimi herhangi bir olay ya da faktörün determinantlar arasında sayılmasını sağlamaktadır. Çok sayıda faktörün, hem varlığını hem yokluğunu içeren, ‘chance’ gibi kategoriler yaratan,  her ülkenin her sektörüne uygulanabilen Porter’in teorisi, reddedilmesini bu şekilde imkansızlaştırınca, değer yitirmektedir.

Gelişmiş ülkelerde ve onlar için yapılan bu teori ve modeller, gelişmekte olan ülkelere uygulanmaktadır. Prefabrike ve soyut teorik modelleri benimsemek ya da uyarlamak yerine daha etkili bir yöntem vardır: evrensel teorilerden değil, belirli bir problemden başlayan bilimsel araştırma.

Yapılan araştırmalarda, bilimsel olmayan teorileri uyarlayıp başkalarından alıntı yapmada aşırıya kaçmanın hasarları büyük olmaktadır. Öğrencilerin aklı karışmakta, kendilerine kritik düşünce tarzı aşılanacağına, akademik ve entelektüel tembelliğe itilmektedir. Araştırmaya, geri kalanının da rehberi olacak ‘problemli durum’la başlamak daha etkili olacaktır. Bu sayede, gelişmekte olan ülkelerin önemli bir sorunu olan, danışmanlık ve yardım  kuruluşlarının aynı reçeteyi bütün ülkelere uyarlamasının ve bunların yarattığı olumsuz ekonomik ve sosyal etkilerin önüne geçilebilecektir.

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s